22 Ocak 2010 Cuma

ÜLKER ROYAL FRAMBUAZLI CHEESECAKE


Dün gece denediğim bir ürünü paylaşmak istiyorum.Bim Marketlerinde dondurma dolaplarında hep gördüğüm ama almaya cesaret edemediğim bir üründü.
Akşam eşimin ablası getirmiş.Hep beraber tadına baktık.4 kişiden de olumsuz not aldı.Ablam tam bir tatlı canavarı :)) olmasına rağmen beğenmedi.
Bir kere dış paketinden büyük görünüyor ama oldukça küçük bir pasta.Ama görünüşü çok güzel.
İçeriğine gelince en altta ki sert tabanı aşırı derecede margarin kokuyor.Beni en çok bu kısmı rahatsız etti.İç labne kreması hafifti.Daha çok pasta kremasına benziyor.
En üst frambuaz sosunun tadı yapay.Defne'nin şuruplarına benziyor.
Hazır olan bir tatlının evde yapılanla aynı olmasını beklemiyorum tabii.Ama Ülker ürünlerini seven ve kullanan biri olarak hayal kırıklığı yaşadım.
Kısacası ben beğenmedim.Deneyen varsa fikrini öğrenmek isterim.
Çikolatalı pastasıda öylemi acaba???
Ülker'in sitesinde ürünle ilgili hiç bir bilgi bulamadım.Resminide çekmediğim için yayınlıyamıyorum.
Yukarıdaki resim bu siteden...

20 Ocak 2010 Çarşamba

NEFES NEFESSİZ BIRAKIYOR...



NEFES FİLMİ...
*Film için Tahtalı dağında bir karakol kurulmuş.
*Oyuncuların çoğu Türkiye'nin farklı illerinden seçilen konservatuar öğrencilerinden oluşuyor.
*Film Hakan Evrensel'in Güneydoğudan Öyküler kitabından uyarlanmış.
*Irak sınırı Karabal tepesinde bir karakolda geçen bir öyküsü var.
*Filmde tanıdık yüzler olarak Aşk-ı Memnu da Peyker'in kocasını(İlker Kızmaz) ve Yaprak Dökümünden diziye yeni katılan Necla'nın ortağı(Barış Bağcı) Ali'yi(Barış Bağcı) görebilirsiniz.Barış Bağcı aynı zamanda Trabzon Devlet Tiyartosunda oyuncuymuş.Canlı izleyenler de çok başarılı buluyor.
*Mete Yüzbaşı rolünde Mete Horozoğlu var.Filmin bel kemiği olan oyuncu çok etkileyici bir oyunculuk sergilemiş.
Benim açımdan film; içimi çok acıttı.Her yönüyle çok güzel bir film ama,yaşananlar çok acı.İzlemek yürek istiyor.
Güneydoğu da yaşanan olaylardan birini tüm çıplaklığı ile izlemeye cesaretiniz varsa kaçırmayın derim.Tüm kadroyu ve yönetmeni Levent Semerci'yi gönülden kutluyorum.Çok başarılı ve gerçekçi bir film olmuş.

19 Ocak 2010 Salı

67.ALTIN KÜRE NOTLARIM...



Pazartesi gecesi gerçekleşen törenle meşhur Oscarın habercisi Altın Küre ödülleri dağıtılmış.Nacizane fikirlerimi paylaşmak istedim.Ne de olsa bir sinema bloğu sayılırım.:))

Gecede bütün gözler (söyleyenlerin yalancısıyım) Avatar filminin üstündeymiş.
Avatar filmini izlemiş ve çok beğenmiş biri olarak aldığı ödülleri hakettiğini düşünüyorum.Dünya çapında Titanic'ten sonra rekor gişe başarısı ve rekor bütçesi olan çok iddealı bir film.
Ama, yine yönetmeni James Cameron olan Titanic filmine, 11 dalda Oscar ödülü verip göklere çıkaran bu törenler daha sonra Ödül verildikten sonra buna pişman olunan film listelerinde de Titanic filmini en başa koydular.

Demem o ki şimdi Avatar filmine verdikleri ödüllerden ilerde pişman olmasın bu amcalar teyzeler.İyi düşünselermiş...:))

Ödüllerden gözüme takılanlar...
AVATAR---En İyi Film
En İyi Yönetmen
AKLI HAVADA---En İyi Senaryo

En İyi Aktör---Robert Downey Jr.(Sherlock Holmes)
En İyi Dizi---Mad Men
En İyi Dizi Oyuncu Erkek--Dexter(Michael C.Hall)

Tabii aday olan ve kazanan filmlerin çoğu ülkemizde gösterime girmediği için hak yerini buldumu bilemem.Zaten bu ödül törenlerde hak hukuk geçtiğini sanmıyorum.Öyle olsa bence Brad Pitt-Benjamin Button filminde bir ödül alırdı.
Yada Bruce Wills kariyerinde mutlaka bir filmiyle ödül alırdı.Adam törenlere bile gelmiyor.Protesto ediyor.Haklı da bence...

Neyse bu konuda uzman olmamakla beraber yazdıklarım tamamen kendi şahsi fikrimdir...:))Kimse alınmasın kırılmasın...

15 Ocak 2010 Cuma

AŞK TUTULMASI



Geçenlerde tv yayınlandığında izlediğim Aşk Tutulması filminden bahsetmek istiyorum.
Başrollerinde Fahriye Evcen ve Tolgahan Sayışman var.Ama yan kadrolarda çok eğlenceli insanlar.
Film bence eğlenceliydi.Tv filmi olarak.Sinemada izleyenler hayal kırıklığı yaşayabilirler.Ama keyifli bir akşam için ideal bir film bence.

Film genç iki oyuncununda dizilerde sergilediklerinden çok daha başarılı ve keyifli oyunculuklarını izleme fırsatı veriyor.Komedi türü iki oyuncuya da çok yakışmış.

Bir çok olumsuz eleştiriye inat Türk filmlerine destek vermek adına filmi tavsiye ediyorum.DVD seçeneği olarak pişman olmadan izleyebilirsiniz.

13 Ocak 2010 Çarşamba

KALANDAR-TORBA ATMA AKŞAMI


Bu gün size tarihi çok eskilere dayanan ama hala devam ettirilmeye çalışılan bir gelenekten bahsetmek istiyorum.Bu geleneği bilme sebebim aslen Trabzon-Akçaabatlı olmam.Büyüklerimizin bize anlattığı üzere 13 Ocak gecesi "Kocakarı Aylarının" yılbaşısıdır.
O gece (yani bu gece)yörenin gençleri,çocukları bir torbaya uzun bir ip bağlar.
Torbayı komşularının kapısından içeri atar. (o gece kapılar kilitli olmaz)
Komşu da o torbanın içine çerez,meyve,para içinden ne geliyorsa koyar ve kapıyı aralar.
Torbayı atan kişi torbayı çeker ve kaçar.
Komşu torbayı atanın kim olduğuna bakmaz.
Tüm gece kapılar hiç kapanmaz.Gelen giden hiç eksik olmaz.
Ben çocukken ağbim ve Ayşe,mahalleyi dolaşıp teyzemin çocukları(diğer gurup) ile buluşup topladıklarımızı afiyetle birlikte yerdik.
Tabii bazı şakacı komşular torbanın içine soba külü koyduğu için yedek torba bulundurmakta fayda var.:))
O sabah, öğlene kadar hiç kimse biribirinin evine gitmez.Giderse o kişinin ahırından buzağı öleceğine inanılır.Öğlende ilk gelen kişinin huyuna göre bir yıl geçiriliceğine inanılır.




Babaanneme göre Takvim:
Kalantar (Ocak)
Küçük (Şubat)
Mart
April (Nisan)
Mayıs
Kiraz (Haziran)
Orak (Temmuz)
Avustos
İstavrit (Eylül)
Üzüm(Ekim)
Kocaay (Kasım)
İstianar (Aralık)

Bu gece Kalantar 1.
Karadenizin genelinde bilinen ve kutlanan Kalantar bölge bölge değişiklik şekillerde kutlanıyor.Ben size Tekirdağ'da Karadeniz Mahallesinde yaşatılan halini anlattım.


Bu geleneğin kökeni Rumlara dayanıyor doğal olarak.Merak ettim neymiş bu gelenek diyorsanız KALANTAR tıklayın...

Not:Fotoğraflar karalahana.com sitesinde tanıtılan TONYA-KALANDAR dergisine ait.

12 Ocak 2010 Salı

EVDEKİ EZEL ÇILGINLIĞI


Show tv de Pazartesi akşamları saat 20:00 de yayınlanan EZEL dizisini eşimle birlikte Defne'nin sobete çalışmalarından sıyrılarak soluksuz bir şekilde hayranlıkla izliyoruz.İlk defa bir türk dizisini bu kadar sevdik ve takip ediyoruz.BIÇAK SIRTI dizisinide çok beğenerek izlemiştik ama Ezel de daha çok bir Lost havası var.Bilinmeyen, saklanan gerçeklerin bir anda geriye dönüşlerle anlatılması.
Yaa ne oluyor orda derken olayların pat pat çözülmesi.(bu durum bence losttan bile daha iyi,haftalarca ne olacak diye beklemiyorsun:)

Dizide ki karakterlerde bence Cansu Dere hariç oyunculuklar çok iyi.
Konu olarak saf bir genç olan Ömer'in en yakınları tarafından sırtından vurulması ve intikam öyküsü. Tam bir bulmaca ama hızlı çözülüyor.Sıkılmıyor insan.
Bana abartı gelen tek yanı (her güzelin bir kusuru olur) banka soygununda öldürülen güvenlik görevlisi adamın oğlu Eren'in Ömer'e olan düşmanlığı.Babasını hiç tanımamış biri için fazla kin dolu ve asi.
Aaaa pardon birde Eyşan'ın (Cansu Dere) Ezel'e "dur yapma" dediği sahneler.:)
Onun dışında Dayı karakterini anlattığı hikayeler,
dizi jeneriği arasında ki konuşmalar,
müzikler,
kullanılan mekanlar,
dizinin heyecanı sürükleyiciliği
çok ama çok güzel...
Sadece yabancı diziler ile ilgili haberler veren 22dakika.org sitesine bile konu olan diziyi izlemiyorsanız ve tavsiyelerimi kendinize yakın buluyorsanız tavsiye ediyorum.

8 Ocak 2010 Cuma

AİLECEK HASTAYIZ...

Salı akşamı saat 22:00 civarında Defne birden kusmaya başladı.Şiddetli bir şekilde.Saat 00:00 da Devlet Hastanesinde acildeydik.
Tekirdağ Devlet Hastanesi 2.kısım.Yani Çocuk ve Doğum Hast.si.Ama nedense nöbetçi doktor çocuk doktoru değil.Defne'ye yapılan iğneden sonra eve geldik.Sabaha karşı ishal başladı.Durum öğlene kadar aynıydı.Reflor içirmiştim.Baktım ki durum kötü.Tekrar hataneye.Saat 14:30 gibi çocuk doktoru muayne etti.Kaka ve kan tahlili istedi.Ama bugün bana yetişmez yarın gelirsin dedi.Suya katılan bir ilaç yazdı.Bol sıvı ver dedi.

Kan tahlili için labaratuara gittim.Kadın tam dört farklı yerden iğne batırıp damar aradı.Ben Defne'den çok ağladım diyede dalga geçti.Çocuk hastanesinde bebek hemşiresi olmamasıda çok ilginç...!!!!
O kabustan sonra kaka tahliline geçtik.Ama Defne'nin kakası yokki,çocuk direk su çıkarıyor.Numune alamam dedi ordaki görevli.Dedim ki bayan benim sorunum zaten çocuğun ishali.Bende biliyorum numune alamayacağınızı.Neyse kısacası hiç bir sonuç elde edemeden ben yorgun Defne bitkin eve döndük.

Doktorun verdiği ilacı hazırladım.Su olarak verdim içmedi.Ayran yaptım içmedi.Kompostoya koydum.İmkansız.Ağzı mühürlenmiş hiç bir şey yemiyor içmiyor.Saat 5civarı eşimi aradım gel dedim.Durum kötüleşiyor.O sırada bezi açıkken şu meşhur kaka numunesini yakaldım.Yarım saat için de hastaneye yetiştirdim.
Sonuç labaratuar nöbet tutmuyormuş.Yarın sabaha kalmış.
İyi güzelde benim çocuğum sabahı bekleyemez dedim.Defne'yi arabadan alıp acil doktoruna geldim.Dedim bişeyler yapın.O da sağolsun benim çırpınışlarım karşısında bir iğne yaptı ve Bactirim adında bir antibiyotik yazdı.İğneden ve ilaçtan sonra rahatlayan Defne uykuya daldı.
Şimdi çocuğumu o halde görüp yarın gelirsin diyen sözde çocuk doktora mı emanet edeyim,yine halini görüp ona serum vermeyen acil doktoruna mı??

Kızım çok şükür bu gün iyi.Evde annem,babam yatıyor.Bedir,Asya aynı evrelerden geçti biraz daha iyiler.Eşimde bugün hastalandı.Acil de ki doktor mikrobun LODOS la geldiğini söylüyor.Salgın varmış.
Ama bütün bu yaşadıklarından sonra....
*Çocuk hastanesi diye levha asan Sağlık Bakanlığı ;nöbetçi olarak nasıl çocuk doktoru olmaz.
*Labaratuarda nasıl nöbetçi olmaz.
*İshal ve istifradan 1,5 gün helak olmuş bir bebeğe nasıl serum verilmez.Sabahı beklemesi beklenir.
*Çocuk hastanesinde nasıl damar yolu açacak bebek hemşiresi olmaz.Bebeğim damarları ince diye her yerinden delinmek zorundamı!!!
*İyi hizmet verilmesi için illa özel yerine mi gitmek gerekiyor.
*Kime sinirleneceğimi bilemez durumdayım ama neticede ben bir anneyim.Niceleri gibi.
*Kulağıma küpe olsun bebeğim hastalanırsa kendi başımın çaresine özel olarak bakayım.Devleti beklersem ölmüşüm...

5 Ocak 2010 Salı

M.EYMEN'İN BEBEK KURABİYELERİ



Uzun zamandır denemek istediğim ama cesaret edemediğim royal icing'li süslemeye Eymen sayesinde cesaret ettim.Ona Neşe (yengem) ile beraber gecenin 00:00 başlayıp 03:30 da biten bir çalışma sonucu resimdeki sepeti hazırladık.Teyze olmak kolay değil tabii.
Tarifini internette bir araştırma yaptıktan sonra İlker Hanımdan aldım.Görüntü olarakta bu tariften esinlendim.Kendisine bu tarifi paylaştığı için teşekkür ediyorum.Ben tarife sadece bir çay kaşığı zencefil ekledim.

Tabii acemi olduğumuz için tam istediğim gibi olmadı.Ayrıca ekipman olarakta eksiklerimiz vardı.Yinede ortaya çıkan sonuç hepimizin hoşuna gitti.

Bundan sonraki sepetimi kime yaparım bilmiyorum ama daha profesyonel olacağımız kesin.Tercübe deneyerek kazanılıyor nede olsa.

Royal icingle ilgili benimle paylaşacağınız her türlü öneri ve bilgiye açığım.
Görüşmek üzere hoşçakalın.

4 Ocak 2010 Pazartesi

YAHŞİ BATI



2010'un ilk sinema filmi.Bir önceki yazımda tuttuğum dilekler bir bir gerçek olmaya başladı.2010 yılından oldukça umutluyum.Daha ilk gün MİNİATÜRK'e bir gezi yaptık.(Ayrıntılar daha sonra )
2.gün de Yahşi Batı filmine gittik.

Film herkesin bildiği gibi Cem Yılmaz filmi.Komiktir beklentisi ile izledim herkes gibi.Yahşi Batı da; iki Osmanlı memurunun ABD başkanına padişahın bir hediyesi olan oldukça iri bir elması götürme mücadelesi anlatılıyor.

Komik mi? Evet...Ama çok değil...
Küfürlü mü? Oldukça fazla.Direkt küfür...(Kulaklarınızı tırmalayabilir)
Sıkıldın mı ?Oldukça...
Yani...
Cem Yılmaz markası için gidilir...Küfürlere kulak tıkanır...Filmde günmüzden geçmişe yapılan geçişler,İngilizce seçeneğinden Türkçeye geçişin olduğu sahne gibi sahneler ve Zafer Algöz'ün canlandırdığı şerif karakteri çok güzeldi.
Ama ben gerçekten biraz sıkıldım filmde...
Film buram buram Cola Turka kokuyordu.:))

Galiba Çin İmparatorluğu'nada bir macera çekilecek.Filmin sonundan anladığım üzere...
Unutmadan Cem Yılmaz filmin senaristi ve yapımcısı.Yönetmen Ömer Faruk Sorak...
2010 da herkese İYİ SEYİRLER ...

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Related Posts with Thumbnails